KARGI ( Blea,  Taşlıköy,  Gargu )
banner110

Bu makale 70 li yıllarda Kargı yaylasını tasvir etmek amacıyla yazılmıştır. 70 li yıllarda ve ondan önceki yıllarda Kargı, genel olarak; esnaf-zanaatkarlar (çarşı içi), ovacılar (ileçberler) ve yaylacılar (malcılar) olarak uç gruba ayrılırdı. Bu sınırlar çok kesin olmayıp geçirgendi. Bir aile birkaç işi birden yapardı. Geniş, ataerkil aile yapısı hakimdi. 
 Kargı yaylası; kuzey doğu istikametinde Ilgaz dağlarının eteğine kurulmuş bir yaylak alanıdır. Taşköprü ve Boyabat orman alanı ile komşuluğu vardır, 1700 rakımlıdır. Kargı çok sıcak olduğu için orta asya dan gelen atalarımız; kışlık olarak Kargı’yı, yaylak olarak da şu andaki alanı kullanmışlardır. Ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Eynöynü’de panayır yapılırmış. Daha sonra çıkan ihtilaf ve tartışmalar nedeniyle, Kargı Panayırı, Boyabat Panayırı ve Taşköprü Panayırı olarak ayrılmıştır. “Eynöynü”; adıyla ilgili de iki rivayet vardır. Bunlardan birisi, “ayın oyun panayırı” ikincisi de “eğin önü” evrilerek eynöynü olmuştur. 
 O tarihlerde bugünkü yeni konutların hiç biri yoktu. Evlerin büyük çoğunluğu, yığma kütük evlerden yapılmıştı. Halen bugün de adını kullandığımız “ovacıkaşı” ovadan gelenlerin beklendiği bir alan idi. Ben de çocukluğum da dayım, Recep Akyıldız ve rahmetli Azmi Çavuş dedemi çok bekledim. Cocuklar, ovacılar gorununce hep bir agizdan “- Ovacilar asti, torbalar tasti, Galibin Garisi Gargu’ya gacti” diye tekerleme, tempo tutardi. Kargı’dan sebze, meyve ve yiyecek gelirdi. 70 lerin başına kadar araç sayısı az olduğu için gölüklerle (at, katır) gidilir gelinirdi.
 O tarihte; ovacıkaşından giriş yaptığımızda ilk ev, Takautların İsmail amcanın eviydi. Daha sonra bu aileyi, Altındiş amca ( Şaban Köprü) ve çocukları temsil etti. Yanlarında da bu aile ile akrabalıkları olan, Kel Dayı ( Şaban Tekçam) ve Nuri (Aydınlık) Dayının evi vardı. Kel Dayı ayni zamanda insan ve hayvanların kırık ve çıkıklarıyla ilgilenirdi, sınıkcılık yapardı. Buradaki ailelerin hepsinin koyun keçi (davar) sürüleri vardı. 
 Yukarı sokağa doğru girdiğimizde, benim de anneden sülalem olan Badişlerin Hafızın çocukları; Hamdinin (Akyıldız) koyun sürüsü, Gözlüklü Hakkının (Akyıldız); keçi sürüsü vardı, ormana zarar verdiği gerekçesiyle keçilere sınır getirilince o da koyun sürüsü tutdu. Rahmetli azmi Çavuş (Akyıldız) dedem, 70 lerden önce kardeşi Gözlüklü Hakkı ile ortak koyun sürüsü olsa bile daha sonra Kargı da Kızılırmakların ve daha sonra Kösellerin fabrikasında katip olarak çalışmayı tercih ettiği için koyunları kardeşine devretti. Bizim sadece sığırlarımız (kömüş ve inek) vardı. O sırada, Ekdinin Hüseyin (Ayva) in koyun sürüsü vardı. Bizde çok emeği olan eşine, hanımlar ve çocuklar arasında “ Gebeleklerin Hatıca” denirdi. Sevgiyle anıyorum. Yanında da Çiçekcilerin evi vardı, bu ev, uzun sure bos kaldıktan sonra buraya Hasan Çiçek yeni bir ev yaptı, bu ev daha sonra satıldı. Yanında Topal Bekirin (Çetinkaya) evi vardı. Kuruş Aliler (Binbir çeşitler) evlerini Azmi Akkuşa satıncaya kadar burada bakkallık yaptılar. Bu görevi (bakkallık)  daha sonra Goca Zühtü (Yakın) devraldı. Bunların davarları olmayıp sadece sığırları vardı, peynir hak kederlerdi.   Yukarıda ise Etem Ağanın (Kızılırmak) ve bacanağı Gafiloğun Ahmet in (Akil) sığırları vardı. Sükrü Ağanın Ahmet in damadı olmaları nedeniyle Ağalık tarafları da vardı. Karşıda Yağlu pınarın altında, o günden bugüne camcılık ve balcılık yapan Külanilerin (M Ali Şişli) evi vardı, bu ev halen ayaktadır.


 Ovacıkaşından itibaren ikinci dar sokağın başında; Aşcı Alinin ( Kara Alinin Osmandan aldığı) evi vardı. O tarihlerde nadir olan betonarne evi; bitişik nizam Belediye Başkanı Osman Uzunoğlu ve Belediye Meclis üyesi Hasan Genç birlikte yaptılar.  O yillarda, Belediye Baskani Osman Uzunoglu, Kargi yayyla arasina kese bir yol actirdi. Bu yol, bir sure kullanilsa bile bir bolumu cok dik olduğu için fazla kullanilmadi “Uzunoglu yolu” olarak adi kaldi. Ben de birkaç defa bu yoldan Anne annemin sigirlarini getirdim goturdum. Onların yanında Gatil Hasanın (Gara Saniye) ve Ayvalunun (Mustafa Akpınar) evleri vardı. Daha sonra Şükrü Ağanın Nafiyenin (Büyük Nafiye) ve Oburların Mustafa’nin (Eken) ve Ali’nin (Eken) evleri vardı. Bunların da davarları olmayıp sığırları vardı. Oburlardan sonra Iretibin Macit in (Aydın) ve Mehmet Altuğ un evleri vardı. Bunlarda sığır hak ederdi. Gara Memedlerin (Akman) ve Sari Huseyin’in (Arpa) sigirlari vardi. Muharrem Deler ve Dervisler (Ismail Kantekin) sayfiye amacli gelirlerdi. 
 Ana yol sayılabilecek üçüncü sokağa girdiğimizde, meydan sayılabilecek eski cami ve köy konağının olduğu yerde; Hocanın Ömer in (Şen)  ve Çakır Hilmi nin Şaban ın (Sönmez) evleri vardı. Hocanın Ömer in sığırları, Çakır Hilmilerin koyun sürüsü vardı.  Hocanın Ömer in evinden sonra Ekdinin Ibrahim’in  (Ayva ) evi vardı,  onlarda davarcıydı, koyun ve keçi sürüleri vardı. Daha sonra  Köseller in evi vardı, onların da sığırları vardı.  Potuğun Muharremin ( Ovacıkaşı ) ve Potuğun Şabanın ( Avcıkaşı )  davar sürüsü vardı. Şu andaki Caminin yeri Sait Erişken in idi. O yıllarda Erişkenlerin evi yandı, uzun sure bu aile yaylayı kullanmadılar. Daha sonra çocukları bu yere hayırlarına cami yaptırdılar, kendileri de (Mehmet Erişken ve Metin Erişken ) yaylanın yeni oluşan muhtelif yerlerine ev yaptırdılar. Hocanın Ömer in altına yanına doğru; Murat Baloğlu ve Kamil Baloğlu nun evleri vardı. Bunların da sığırları vardı. Gıyığın Zeyne nin (Mehmet Yaka) evi ve sığıirları vardı. Kargı’da komşumuz olan Kayıkcının Muharremin ( Öncü) koyun sürüsü vardı. Farah ın ( Mehmet K.Çene), Pehlüldane nin (Pehlül Dingil), Köroğun Servetin (Yaylacı) sığırları vardı. Kör Gılli nin (Mandıra) koyun sürüsü vardı. Hilmi Ağa nın Cahidin (Yürür) sığırları, Keloğlanların (Avcıkaya) davarları vardı. Goyaklunun Sezainin (Üstünel) ve Hamamcı Necati nin (Bayraktar) sığırları vardı. Mıhcının Hasan yaylada, oğlu Mehmet de Kargı’da kasaptı. Davarları, kasaplık  içindi. Mıhcının Alinin, koyun keçi karışık davar sürüsü vardı. Topal Ali Osman ın (Tolga) çocuklarının;  Deli Hasan’ın, Topal Alinin ve Deli Memedin koyun keçi karışık davar sürüleri vardı.  Goca Zühtu (Şıyıklar) bakkaldı. Gırsıçan in Muharremin (Kaygısızlar) ve Gürcü Ali nin Hüseyin in (K.Kösel) davarları vardı. Son ev; Dişçi Neşet’in di. Çok kibar, entellektüel bir insandı. Oğlu Yılmaz (Guldumen) Kargı’da kendisi de yaylada dişçilik yapardı. Kendine yetim sığırları vardı. Su şebekesi olmadığı için, “0vacıkaşı”, “yağlıpınar” ve “soğuksu” pınarlarından su çekmek, evin hanımları ve çocukların göreviydi. Bir tek Neşet amca su çekerdi. Demokratik bir insan, iyi bir rol modeldi.
 Hayat mücadelesinin, yardımlaşmanın en üst seviyede olduğu yıllardı. Evlerde elektrik ve su olmadığı gibi soba da yoktu. Ocaklar çatılarak (büyük odunlarla yakma) ısınılırdı. İş çoktu; ısınmaya, sohbet etmeye bile zaman yoktu. Sadece çocuklar ve sayfiyeye gelenler boştaydı. “Patlaguc, tıkayak, gırgır, çıngırşak, doz doz arisindan “radiyo” “ çocuk oyuncaklarıydı. Soymuk yenir, mantar toplamaya gidilirdi. Bildiğimiz;  koç mantarı, elecek  (kanlıca) ve kuzu göbeğiydi. Kabuktan (çamın dış kabuğu) oyuncak araba ve tekerlek yapardık. Sırayla bir hafta sonu Dayım (Recep Akyıldız), bir hafta sonu Azmi Çavuş (Akyıldız) dedem gelirdi. Azmi Çavuş Dedem geldiğinde Hakkı amcamla oduna gidilirdi; çok uzak olmazsa beni de götürürlerdi. İki kardeş arasında olağan üstü bir muhabbet ve işbirliği vardı. Güzel insanlardı. Allah rahmet eylesin. Anneannem Gürcü Akyıldız’ı da anmazsam haksızlık etmiş olurum. Yetişkin oluncaya kadar bana ve kardeşime, daha sonra da peşimizden gelen kuzenlerim; Ahmet, Asiye, Mehmet ve Azmi’ye baktı, bizleri yetiştirdi. Mekanı Cennet olsun. 
Koyunlar, yılda iki defa “Cokal’ın Deresinde” yıkanır, imece usulü ağıllarda “kırklık” makaslarla kırkılırdı. Kuvvetlensin diye “iki çam” daki tuz taşlarında davarlara tuz verilirdi. “Tek çamda” çocuklar ve gençler hafta sonları top oynardık. Cennet ve Cehennem deresini hem merak eder hem de korkardık. O zamanlar “Beyran” (sırık kebabı) satılmaz, sadece bayramda veya özel bir zamanda aile bir araya geldiğinde orman içinde sırık kebabı yapılırdı. “Hacı Gıvrağın Oluğu, Dede Tepesi, Doktorun Oluğu, Soğuk Su, Eynoynu, Kadin suyu” tercih edilen yerlerdi.  Davarı olmayanlar, bu işlemi çok fazla yapamadıkları için, onlar genellikle tavuk yerlerdi. Yaylacılar tarafından “tavukçu” olarak adlandırılır, davar sahipleri ve çobanlar tarafından pek fazla hoşgörüyle karşılanmaz, yadırganırdı. Şu anda konut alanı olarak kullanılan “Avlağu” lar hayvanlar için, fig, yonca ve arpa tarlaları olarak kullanılırdı. Kış  hazırlığı olarak büyük yükler halinde (bunlara “gavur ölüsü” denirdi) gölüklerle Kargı’ya  taşınırdı. 70 lerden önce ve 70 lerin başında, eşya ve yükler gölüklerle (at, katır) “kırma yol” dan taşınırdı. Ben de at üstünde çok gittim geldim. Tuvaletler, olabildiğince ilkeldi, görülebilmese bile duyulabilirdi. Davarcılar, Nisan ayında çıkar Ekimin sonu Kasıma kadar yaylada kalırdı. Tavukçular (sığırı olanlar) biraz daha geç, Haziran gibi çıkar, daha erken Eylül gibi geri dönerlerdi. Bir iki aile hariç herkes peynir üretir, tulumlara basar, fazlasını satarlardı. Dogulca (Doguca) yaylasindan Aksuyun kurtleri gelir, corap golan satar daha doğrusu mübadele ederlerdi, yârdim toplarlardı.
 70 li yılların başında cami, köy konağı yoktu, herkes ibadetini evinde yapardı. 70 lerin ortasından sonra cami ve köy konağı yapıldı. Sığırtmaçlar ve cami imamları sırayla evlerde misafir olur, yemek verilirdi. Her davar sürüsünün bir veya daha fazla çoban köpeği vardı.  Bazı geceler hava hareketliliği çok olur, köpekler ulur, gürültülü ortam olduğunda, Büyüklerimiz “bu gece Bunsuz Dede geçti” derlerdi. Bu olaylara kutsallık atfederlerdi.  Nem orani yüksek duman tabakasina “kor giz” denirdi, ilkbahar ve sonbaharda nem orani artardi. Ziyarete gidecek, sohbet edecek zaman yoktu; iş, alabildiğince çoktu. Köstebekler o zamanda çoktu, altına kaçıran çocuklara pişirildikten sonra tedavi amaçlı bir parça yedirilirdi; ben de yemiş olabilirim.
 Bir dönemi kayıt altına almak amacıyla hazırlamış olduğum bu makalemde, eksik ve yanlışlıklar olmuş olabilir;  şimdiden ÖZÜR diliyorum. Eksiklik ve yanlışları bana bildirirseniz çok sevinirim. Onları düzeltir, ilave derim. Kemal Acekse, Muzaffer Köprü ve Yusuf Mıhcı olmasa bu makale bu kadar zengin olmazdı, Onlara TEŞEKKÜR ederim. Makalemde geçen bu güzel insanları;  sevgi, saygı, rahmetle anıyorum.  Bende olan parçalarını  yaşatmaya çalışıyorum.  Huzur içinde olsunlar.  Sevgi ve saygılarımla…..


Cemil SÖZEN

Emekli Öğretim Görevlisi

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.